Baba Vanga Kutsal Ruh! (Gezi Notları 2)

Baba Vanga Kutsal Ruh! (Gezi Notları 2)

17Aralık

Tekrar Merhaba!

Hikayemizin ikinci kısmına başlayalım.
Hikayemizin ilk kısmını kaçıranlar bir önceki yazımıza bakabilirler.

Baba Vanga (Vangelia)’nın Bulgaristan’ın Petrich kasabasındaki evinden, şaşkınlık içinde Rupite kasabasına doğru yola çıktık. (Bu şaşkınlığımızın sebebini ilk yazımda okumuş olduğunuzu düşünerek tekrar açıklama gereksinimi duymuyorum.)

Yol boyunca uçsuz bucaksız arazileri izlemeye dalmışken aklımda Baba Vanga ile ilgili bana anlatılanları düşünüyordum. Yeri gelmişken bu anlatılanlarla ilgili şunları söyleyebilirim. Baba Vanga, sağlığında kendisinden yardım talep etmek üzere gelen insanları, şu an varmak üzere olduğumuz Rupite’teki evinde karşılıyormuş. Hatta daha sonrasın da bu evin bitişiğinde bulunan araziye, defnedileceği bir kilise inşa ettirmiş. Günlerce araştırma yaptıktan sonra Bulgar hükümetinin de desteği ile yapılan bu yeni mekana her sabah gelip akşama kadar insanlarla ilgileniyormuş. Sabahları her gelişinde, bahçedeki sudan bir bardak içerek bu suyun kendisine iyi geldiğini söylermiş.

Aracımız evin yakınındaki geniş bir alana geldiğinde durduk ve araçtan indik. Yaklaşık 500 metre yürümüştük ki, birden dikkatimi topraktan havaya doğru tüten bir duman çekti.

Yanına yaklaştığımda bu dumanın termal bir su birikintisine ait olduğunu gördüm. Sorduğumda buranın eski bir volkanik dağın etekleri olduğunu öğrendim. Su aşağı doğru aktıkça orada küçük bir gölet oluşmuştu ve içinde de bir kaç küçük kaya parçaları vardı.

Kayaların üzerlerinde güneşlenen kaplumbağalar, bir kartpostalı andırıyorlardı, hatta bu kaplumbağalar ilkbahardan kalma bir günü anımsatan havayla içlerimizi ısıtmıştı. Suyu takip ettikçe başka bir su birikintisine sebep olduğunu ve bu birikintide ise dip balıklarının yaşadığını gördüm. Bu balıkların içerisinde, nereden geldiği belli olmayan turuncu renkte bir balık vardı. Dikkatimi çeken bu balığın tıpkı insanlar arasında büyük farklılıklarıyla yaşayan Baba Vanga gibi seçilmesiydi.

Fakat benim bir an önce Baba Vanga’nın evine gitmem gerektiğini düşündüm, hızlı adımlarla eve yöneldim. Ve kendimi evin kapısının önünde buldum, açık olan kapıdan içeriye süzüldüm.

Bu evde diğer evin aksine daha huzurlu bir enerji olduğunu hissettim. Odalar yine düzenli fakat Baba Vanga’nın diğer evine göre sadeydi. Ama her iki evde de dikkatimi bir şey çekti.

Dikkatimi çeken oyuncak bebeklerdi. Bu oyuncaklar plastik, üzerlerinde günlük kıyafetleri olan kız bebeklerdi. Anlaşılan Baba Vanga bu oyuncak bebekleri seviyormuştu ki, bu evin görünümüne ayrı bir hava getirmişti. Fakat beni şaşırtan konu ise şu oldu Baba Vanga ile ilgili okuduğum kitaplarda, çocuğu olmadığı belirtiliyordu ve etrafında başka çocuklar bulunduğundan bahsedilmiyordu. Burada gördüğüm bu bebekler bu sebeple beni çok şaşırttı, demek ki Baba Vanga’nın çocuklara karşı büyük bir sevgisi vardı.

Evin az ilerisinde bulunan Kiliseye geçmek üzere evin kapısından dışarı çıktım, önce evin önünde her sabah suyunu içtiği çeşmenin yanına yaklaştım. Bu sırada bize rehberlik yapan Renan Hanım’ın çeşmenin üzerindeki yazıyı okuduğunu gördüm ve sordum. Renan hanım suyun aşırı florür içermesi nedeniyle içilmemesi gerektiğinin yazılı olduğunu söyledi. Ben de minerallerle ilgilenen birisi olarak, florürün epifiz bezine olan zararları ile ilgili araştırmalar yapmış, yazılar yazmıştım. Epifiz bezi insanın fizik ötesi bağlantısını simgelediğini vurgulamıştım. Baba Vanga’da (Vangelia) bu sudan içtiği zaman kendisini iyi hissettiğini söylüyormuş. Öyle ise Baba Vanga (Vangelia) yüksek paranormal yeteneklerinin azalmasını mı istiyordu ya da daha az sezgileri olması onu daha fazla mı rahatlatıyordu? Düşünceleri Kiliseye yürüdüm.

Kiliseye girdiğimde ilk hissetttiğim, buranın bir Kilise olmasına rağmen Hristiyanlık inancının bağlı olduğu otoritelerden farklı bir enerji taşıdığıydı. Kapı girişinin solunda yarı bele kadar gelen ve oy sandığına benzeyen tahta bir kutu konulmuş, içleride kişilerin niyetlerinin yazılarak atılacağı bölümlere ayrılmıştı. Bu bölmelerde : Evlilik, çocuk, başarı, sağlık ve kişisel dileklerin yanı sıra kağıtlara kendi isimlerini yada başkalarının isimlerini yazarak atıyorlardı. .

Bu küçük mabedin içerisine girdiğimde, karşımda üzerinde çok sayıda mumun yer aldığı büyük bir şamdanın olduğunu gördüm. Sorduğumda bu şamdanın dilek tutmak ve dua etmek için konulmuş olduğu söylendi.

Duvarlardaki resimlere yöneldiğimde ise önce boşluklar dikkatimi çekti.

Neden boş olduğunu başta sorgulasam da gezdiğim hiçbir Kilise de karşılaşmadığım enteresan duvar resimleri, bu düşüncemden beni uzaklaştırdı. İnsanların elleri resim orantısına göre oldukça büyüktü. Kimi ise ilginç çizgiler ile işaretlenmiş gibiydi.. Daha sonra nedenini öğrendiğimde yaşayacağım büyük bir şaşkınlık beni bekliyordu.

Baba Vanga bu resimleri bir ressam tutup teker teker tarif ederek yaptırmış ve bu resimler ile bir şeyler anlatmak istemiş. Sadece kubbeye başımı kaldırdığımda (baba-oğul ve kutsal ruh) teslis inancını simgeleyen ve bir beyaz güvercinin bulunduğu resim, klasik resimlere benziyordu. Orada ilk olarak bunun beden, zihin ve ruh anlamı da taşıyabileceğini düşündüm.

Söylendiğine göre Baba Vanga’nın bulgar bir ressama yaptırmış olduğu bu resimlerden dolayı kilise tarafından bu ressama dava açılmış. Resimlerin bazılarının üzerlerinin beyaz bir boya ile boyanmış olduğunu gördüğümde ise aklımdan bunun Baba Vanga için oldukça üzücü olabileceği geçti. Hatta biraz da kendimce kızdım fakat Baba Vanga’nın saygıyı hak ettiğini düşündüm.

Kilisenin bahçesinde bulunan Baba Vanga’nın mezarını ziyaret etmek için mabetten çıktım. Birkaç adım sonra mezarının yanına geldim, mezarı yerle birleşik bir şekilde gösterişten uzak etrafı mermerlerle çevrili olduğunu gördüm.

Söylendiğine göre Baba Vanga’nın bulgar bir ressama yaptırmış olduğu bu resimlerden dolayı kilise tarafından bu ressama dava açılmış. Resimlerin bazılarının üzerlerinin beyaz bir boya ile boyanmış olduğunu gördüğümde ise aklımdan bunun Baba Vanga için oldukça üzücü olabileceği geçti. Hatta biraz da kendimce kızdım fakat Baba Vanga’nın saygıyı hak ettiğini düşündüm.

Kilisenin bahçesinde bulunan Baba Vanga’nın mezarını ziyaret etmek için mabetten çıktım. Birkaç adım sonra mezarının yanına geldim, mezarı yerle birleşik bir şekilde gösterişten uzak etrafı mermerlerle çevrili olduğunu gördüm.

Mezarının mermerinde iki ayrı saksıda çiçekler bulunuyordu. Mezar taşında kendisinin resmi ile doğum ve ölüm tarihleri Bulgarca yazılmıştı. Kendisine olan saygımdan dolayı ve belki de hissiyatım beni ayakucuna doğru yöneltti. Karşımda o varmış gibi yattığı yere baktım. Ben de kendi inancımın gereğiyle dua ettim. O an hissettiğim tek şey, bir kapının önünde durduğumdu. Sanki bir kapıdan geçerek başka bir aleme gitmişti. Başka bir aleme gitmiş derken şunu kastettim, insanlar mezarların başlarında yokluk hissine kapılırlar oysaki bu bir yokluk değil, başka bir aleme geçiştir.

Buradaki ziyaretimiz bitti fakat sıra şimdi Baba Vanga’nın hayattayken anlattığı bir medeniyetin yeni çıkan kalıntılarını ziyaret etmeye gelmişti.

Burası Heraclea Sintica’ydı . Baba Vanga hayattayken burada depremle yok olmuş bir şehrin bulunduğunu söylemişti.

Fakat hayatta bulunduğu süreçte bu şehirle ilgili herhangi bir delile ulaşılamamıştı. Birkaç definecinin kaçak yaptığı kazılar sonucunda burada Büyük İskender’in şehirlerinden birisinin bulunduğu ortaya çıkmış. Bu kazılar yeni başladığı için konu ile ilgili çok az bilgiye ulaşılmış şimdilik birkaç duvardan oluşan, ticarethane, mabed ve kilise olduğu düşünülen kalıntılar bulunmakta bu veriler bu şehrin on bin nüfusa sahip olduğunu düşündürmektedir. Böylece Baba Vanga’nın gerçekleşen bir kehanetine daha canlı tanıklık etmiş olmanın huzuruyla kaldığımız otele doğru yola çıktık.

Bir sonraki yazıda Şifacı Baba Julia (Havva Nine) yazımızda görüşmek üzere…

Hoşçakalın