Tarihin Gizemli Medeniyetlerinde Taşlar

Tarihin Gizemli Medeniyetlerinde Taşlar

Kadim Kültürler
21Kasım

Taşların iyileştirici olduğu inancı yeni değildir. Aslında taşların iyileştiren, zenginlik sağlayan ve koruyan bir doğaüstü güce sahip oldukları inancı kayıtlı tarihin ötesine dayanır. Eski çivi yazılı bir tablet, hamilelik ve doğuma yardımcı olan şifalı taşların listesini sunar.

Tarih; Atlantis, Mısır, Sümer, Babil, Hindu kültürü, Antik Yunan ve Roma efsanelerinin de dahil olduğu taşların büyülü ve mistik güçleri ile ilgili efsanelerle doludur. Hemen hemen her kültürün belli taşlarla ilgili inançları vardır ve bu inançlar çoğunlukla o kültürün efsaneleri, tarihi, coğrafyası, ve ruhsal uygulamaları ile ilgilidir. Ama şaşırtıcıdır ki bu inançların çoğu birbirine benzer. 19. yüzyıla kadar taşlar hastalıklara karşı ilaç olarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır.

Atlantis kıtası insanları kuvars kristaline verilen enerjinin biriktiğini ve giderek arttığını fark etmeleri ile birlikte kristalleri yaşamlarının her alanında kullanmaya ve faydasını görmeye başlamışlardı. Kristal mağaralarını tedavi amaçlı kullanmanın dışında, taşıma, ulaşım, aydınlatma gibi birçok alanda kristallerden faydalanmışlardır. Atlantisliler taşların manyetik alanlarını keşfederek bu konuda kendilerini en üst seviyeye taşımışlardır.

Atlantislilerin ikiye bölünmesi ile birlikte kısa batmadan önce kendilerini tanrının oğulları olarak nitelendiren kesimin din adamları diğer gruba karşı başarısız olacaklarını anladıklarında kendi gruplarına mensup insanları Mısır, kuzey ve güney Amerika’ya göç ettirmişlerdir. Kötü niyetli Atlantislilerin yeryüzünün iç etkileri (manyetik alan) ile bağlantı kurmak amacı ile çukurlara kristaller yerleştirdiler, güneş ile yüksek etkili radyal faaliyet yaratmak istediler. Toprak ve güneşin enerjilerini yükseltmek için kristallerden faydalandılar. Özel manyetik enerjileri toplayıp aldıklarından daha fazlasını yaymasını sağlamışlardı. Tapınakları içinde vazgeçilmezleri taşlardı.

Atlantisliler hakkında bir çok yazılı belge ve Naacal tabletleri de dahil olmak üzere göç hikayesini anlatan veriler bulunmaktadır.

1968 yılında bir doktor tarafından farkedilen ünlü Bermuda Şeytan Üçgenindeki kristal yapının bir piramite ait olduğu bağımsız ABD ve Fransız dalgıçlar tarafından onaylandı. Kristal piramitin varlığı deneysel olarak Kirlian fotoğraflanması ile bir çeşit enerji yaydığı görüntülenmiştir. Bölgede olduğu sanılan Atlantislilere ait olduğu düşünülmektedir.

Atlantisten Mısır’a göç ettiği düşünülen insanların Mısır medeniyetini olgunluk evresi ile kurmaları bu ihtimali tarihsel boyutta kuvvetlendirmekte ve aynı zamanda özel bir örnek teşkil etmektedir. Kristal şifanın en eski kayıtları Eski Mısır’a dayanır. M.Ö. 2000 yılından kalma bir hiyeroglif papirüs, kristal kullanarak tıbbi tedavi yapıldığını belgeler. M.Ö. 1600 Mısır papirüsü, Lapis Lazuli, Carnellian ve Kuvars kristalleri dahil olmak üzere taşların tıbbi değerlerini listeler. Kristallerle tedavi ayrıca, hemen hemen 5 bin yıl öncesindeki Hindistan’ın Ayurveda kayıtlarında ve geleneksel Çin tıbbında da görülür. Kanada’nın Inuit’i dahil olmak üzere çeşitli şaman kültürleri hala kristal şifayı uygulamaktadır. Mısırlılar şifacılıkta yaşamda ve hatta ölüm ötesinde taşları kullanmışlardır.

Son verilere göre Mısır piramitleri alternatif enerji üreten ark jenaratörüdür. Bunu destekleyen en önemli bilgi ise piramitlerde bulunan rölyeflerde mısırlıların aydınlatma da kullandıklarını gösteren zaman zaman avizeyi anımsatan çizimler ve piramitlerin inşasında kullanılan malzemelerdir.

Turkuaz, Aztekler, İknalar, persler, mısırlılar ve Amerikan yerlileri dahil çoğu eski uygarlık tarafından değer verilmişti. Diğer taşlardan ziyade turkuazla ilgili daha çok efsane vardır. Bir efsane nehre atılan bir parça turkuaz taşının yağmur getirdiğini söyler. Sina yarımadasındaki turkuaz madeni, M.Ö. 5500 e kadar varlığını sürdürdü. Turkuaz ın kazaları önlediğine, kalp ve baş hastalıklarını tedavi ettiğine inanılır.

Eski mısırlılar turkuazın, kataraktı iyileştirdiğine inanırlardı. Aslında, turkuaz, akik ve lapis lazuli eski mısırlılar tarafından en çok kullanılan taşlardandı. Turkuazın kişileri güçlendirdiğine inanılırdı ve bu taş zırh, kılıç, sarık ve bıçaklara takılırdı. Turkuaz birçok Kızılderili için kutsaldır ve genelde hayvan ve kuş şeklinde oyulmuştur. Bu oymalar, yaralı ruhları etkilemek ve ölüyü korumak için Kızılderili mezarlarına yerleştirilirdi. Turkuaz tedavi olarak tıpçılar tarafından ve yayların ucuna takılarak doğru atışlar için savaşçılar tarafından kullanılırdı. Navajo, evin girişine yerleştirilen bir turkuazın kötü ruhların eve girmesini engellediğine inanırdı. Zuniler, turkuazın onları şeytanlardan koruduğuna inanırdı. Birçok kabile, turkuaz taşıyan atların, düşme sonucu oluşan yaralarının geçtiğine inanırdı. Bugün bile birçok at takısı turkuaz taşıyla dekore edilmiştir.

Antik çinlilier, kaplan gözü gibi hareketli bir çizgi şeklinde olan veya Rugby yıldızı gibi olan taşları severdi. Bunların, takan kişiye şans getirdiğine inanılırdı. Kaplan gözü binlerce yıldır bilinir ve birçok tıbbi ve mistik özellik taşır. Romalı askerler savaşta korunması için kaplan gözü takardı ve taşın “göz “ görünümünde olduğu için her şeyi gören olduğu düşünülürdü. Taşın takan kişiyi kötülük ve hastalıktan da koruduğu söylenirdi. Kaplan gözü koruması için genellikle çocuklar tarafından da takılırdı.

Chryscolla adı ilk kez M.Ö. 315 te Theophrastus tarafından kullanıldı. Kleopatranın bu taşı gittiği her yerde kullandığı söylenirdi. Chryscolla taşının öfkeli kişileri yatıştırdığını ve bu taşı taşıyan kişilerin daha yaratıcı ve kadınsı olduğuna inanılırdı. Kadınlar bu taşın kendilerini daha güçlü ve güzel yaptığını söylerdi. Efsaneye göre bu taş iletişim becerilerini geliştirir ve çevrenizdeki insanları yatıştırır. Kızılderili kültürleri taşın vücudu güçlendirdiğine ve üzgün anlarınızda sizi sakinleştirdiğine inanır.

Yeşim taşının uzun bir geçmişi vardır ve en az 7bin yıldır insanlar tarafından bilinmektedir. Çinliler ve mayalar için kutsal olan bu taş, dini törenlerde ve kutsal sembolleri oymak için yaygın olarak kullanılmaktadır. Çinliler yeşim taşının ömrü boyunca insan vücudunu güçlendirdiğine ve ölümden sonra da kişiyi koruduğuna inanırdı. Yeşim adı İspanyol gezginlerin kullandığı “piedra”, “ijada” ve “ colic” kelimelerinden gelir. Bu terim, güney Amerikalıların böbrek hastalıkları için taş aradığı sırada meydana geldi.

Eski Romalılar Lapis Lazuli taşının, güçlü bir afrodizyak olduğuna inanırdı. Budist inançları Lapis’in negatif düşünceler yerine iç barış ve özgürlük getirdiğini belirtti. Eski mısır da Lapis ezilip lapa haline getirilir ve başın üstüne sürülürdü. Bu lapanın kuruduğunda tüm ruhsal yabancı maddeleri dışarı çıkardığına inanılıyordu. Lapisle ilgili rüyaların kalıcı sevgi getirdiği söyleniyordu. Göz problemleri için bir Antik yunan tedavisinde; bir parça Lapis ılık su dolu bir kaba konularak birkaç dakika gece gökyüzü altında bırakılırdı. Sonra ağrılı göz bu suyla yıkanırdı.

Akik, Fransa’da M.Ö. 16000-20000 yıllarında, taş devrinde, bulunmuştur, ama bilim adamları, Avustralya’daki bazı akiklerin yaşlarının 277 milyardan 350 milyar a değiştiğini iddia eder. Akik eski uygarlıklar tarafından fazlasıyla sevilirdi. Çünkü akiği takan kişinin görünmez olduğuna inanılırdı. İslam kültüründe ise akik takan kişinin trajedi ve kötülüklerden korunduğuna inanılırdı. Birçok efsanede akiğin akrep ve yılan sokmalarını tedavi ettiğine, zihni yatıştırdığına, gök gürültüsü ve şimşeği önlediğine, güçlüleri koruduğuna ve düşmana karşı zafer kazandırdığına inanılırdı. Babiller şeytana karşı göz akik kullanırdı. Eski mısırlılar akiğin takan kişiye konuşma yeteneği sağladığına ve ağzının içine koyduğunda susuzluğunun giderdiğine inanırdı. İranlı büyücüler, fırtınaları geçirmek için akik kullanırlardı. Eski Çinliler, akik takı takanların zihninin arındığına, enerji aldığına ve şans elde ettiğine inanırdı. Ortaçağda iyi hasat sağlamak için öküz boynuzlarına akik takılırdı ama tek sorun şuydu; akik taktığı için öküz görünmez olduğundan muhtemelen kaybolacaktı.

Jasper, antik dünyada gözdeydi ve izleri İbraniler, yunanlar, Latinler, Asurlar ve İranlılarda görülürdü. İncil de birçok kez adı geçmiştir. 4. yüzyılın insanları onu “yağmur yağdıran” diye adlandırırdı. Efsaneler, kötü ruhları kovduğunu ve yılan ile örümcek ısırıklarına karşı kişiyi koruduğunu anlatır. Jasperden yapılmış, üzerinde kutsal yazılar yazan, takan kişiyi ölümden koruyan birçok muska Mısır da bulunmuştur. Eski yunanlılar, kadının uyluk kemiğine bağlandığında doğum acısını hafiflettiğine inandığı için jaspera çok değer verirdi. Jasper, boğulma ve akrep sokması için tılsım olarak kullanılmıştır. Genelde koruma sağladığı için Shamen tarafından kullanılırdı.

Bazı Amerikan yerlileri jasper in yağmur getirdiğini iddia eder ve gece görünmeyen tehlikelere karşı koruma sağladığına inanır.

Malakit, kötü ruhları kovmak için çocuk beşiklerine takan eski mısırlılar tarafından M.Ö 4000 de bulundu. Ortaçağ da malakitin nazara, kara büyüye ve sihire karşı kişiyi koruduğuna inanılırdı ve mide rahatsızlıklarını tedavi ettiği söylenirdi. Firavunların başlıklarında malakit taşı mevcuttu çünkü bu taş onların akıllıca yönetim yapmasını sağlardı. Almanya’nın bazı bölgelerinde malakitin kişiyi düşme tehlikelerine karşı koruduğuna ve birçok parçaya kırılarak yaklaşan bir tehlikeyi haber verdiğine inanılırdı.

Azurit, ruhsal iletişime yardımcı olduğuna inanıldığı için mısırlılar için kutsaldır. Kendi yetkilerini artırdığına inanan Rahipler, azurit taşını alınlarına üçüncü bir göz çizmek için kullanırdı. Eski çinlilier bu taşın, manevi cennete açılan bir kapı olduğuna inanırdı. Efsaneler ayrıca bu taşın Atlantis de genel tedavi için kullanıldığını söyler. Taşın güzü sadece rahipler tarafından bilinen bir sırdı, şu anda ise böyle bir sır yok. Eski yunanlılar taşı “Caeruleum” adlı törenlerde kullanırdı. Yerli amerika geleneklerinde azurit kutsal bir taş olarak kabul edilir ve ruhları birbirine bağlamak için kullanılırdı.

Diğer birçok taşın da benzer efsaneleri vardır. Hatta sıradan bir granitin bile geçmişi vardır. Eski çağlarda mayalar granite saygı gösterirdi ve Avusturalya’nın Aborjin kabileleri taşın kutsal ve büyülü olduğuna inanırdı. Taşın koruma sağladığını ve parayı artırdığını düşünürlerdi.

Osmanlı imparatorluğunda ise taşlara, kılıç, sarık ve tılsımlarda çokça rastlamak mümkün bunun yanı sıra dekoratif objelerde de kullanılmıştır. Kullandıkları bu taşlar üzerinde merkezde Resulullah (s.a.a) adı bulunurken etrafında veya çevresinde Kur’an-ı Kerim’den ayetler veya vefkler bulunmaktadır. Bu materyallerin birlikte etkilerinin artırıldığı düşünülürdü. Hastalıklar, mütabakatlar, zaferler, savaşlar konusunda yardımcı olduğu düşünülürdü. Bunlara Osmanlı padişahı 1. Süleyman’ın kılıcı güzel bir örnek olabilir. Ayrıca 1300-1918 yılları arasında Türk padişahları dünyanın en büyük koleksiyonunu toplamıştır. Bunlar içerisinde peridot bulunmaktadır. Yahudiler için kutsal giyisi yapımında kullanılan ve İsrailoğulları’nın 12 kolunun isminin kazındığı taşlar için göğüslük olarak kullanıldığını düşünülmekteydi. Haçlılarında özen gösterdiği taşlar, mevzusu rekabet konusu olmuştur.

Bu eski efsanelerdeki son zamanlarda meydana gelen canlanma metafizik dünyasını da körüklemiştir. Taşları Taşların manyetik alanlarının kullanımı konusunda bizden çok daha ileri bilgilere sahip bulundukları aşikârdır. manyetik alanlarının kullanımı konusunda bizden çok daha ileri bilgilere sahip oldukları sahip aşikârdır. Taşlar insan vücudunun yaymış olduğu titreşim ile etkileşerek kişinin enerjisini geliştirebilir. Dünyanın enerjisini geliştirebilir. Dünyanın enerjisi taşlar ile serbest kalır. Şifacılıkta fayda sağlamalarında en büyük etken budur.